Değerlerimiz Değişken Midir
Peygamberimiz (s.a.v)’ın saçını ağartan ayeti kerime ile 
(Hud Sûresi/112) makâleme başlamak istiyorum;
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol ve seninle beraber olanlar da dosdoğru olsunlar, sakın ha zalimlere meyletmeyin” ...
Yine sevgili peygamberimizin şu hadisi şerifini zikretmekten de şeref duyuyorum;
“İman ettim de ve dosdoğru ol” ...
Evet bazı ahlaki değerlere sahip olmak ve bu değerlerle 
yaşamak tamamen inanç ve doğrulukla alakalı bir durumdur...
Doğru olabilmek ve doğru yaşayabilmek en büyük sanattır...
Allah’ta doğru olanları sever ve dürüst olanları yükseltir...
Şimdi gelelim günümüz cahiliye toplumunun hastalıklarına ve zikzaklı hayatların sorgulanmasına...
Grubuna göre değerlendirmek ve öz değerleri hiçe saymak günümüzün besmelesi olmuş durumda...
Evrensel doğrular ve evrensel ahlaki değerler hiçe sayılıyor günümüz dünyasında...
Kişiler, grupları gibi düşünmek mecburiyetinde, liderleri 
gibi konuşmak ve hareket etmek mecburiyetinde sanki...
Bütün değerlendirmeler bu minval üzere yapılmakta;
Örneğin; başka bir partide iken, karşı cephede bulunanlara zehir zemberek laf söyleyen tarafgirler, karşı cepheye 
geçtiğinde bütün değer ve düşüncelerini anında değiştiriyor 
ve menfaatı gerektiği şeklinde konuşmaya ve düşünmeye 
başlıyor...Yani asla dosdoğru kalamıyor...
Veya sevdiği ve de desteklediği gruptan ya da şirketten 
ayrıldığında, umulmadık bir şekilde iftiralara ve yalanlara hazır hale gelebiliyor...
Şahsiyetler ve değerler, mal gibi, eşya gibi, alınıp satılan 
bir meta haline gelebiliyor...
Bugünün en büyük hastalığı ve problemi bu mesele olduğu için bu konuda bir deneme yazmaya karar verdim...
Değişmek veya değişime uyum sağlamak değil sorguladığım...
Mutlaka değişim yaşanan bir gerçekliktir; Bu değişime 
uyum sağlamakta yaşamın ve sağlıklı düşünmenin bir parçasıdır...
Benim kastettiğim; sekülerleşme ve dünyevileşmeyle 
birlikte değişen hayatlar ve karakterler...
Sahte bir yaşamın alabildiğince yaşandığı bir dünyada 
yaşıyoruz...
Bugün Galatasaraylıysa, kanı sarı-kırmızı akıyor;
Yarın Fenerbahçeliyse, kanı sarı-lacivert akıyorsa, bir 
problem var demektir...
Şeyhini ve cemaatını korumaya odaklı bir Müslümanlık 
anlayışı, Asrı Saadet Müslümanlığının anlayışı değildir...
Kendi lideri ve grubunun yolunu Allah’ı sever gibi sevmek, İslam’ın ruhuna terstir...
Hakiki müminler, Kuran’ın ifadesiyle, Allah’ı herkesten ve 
her şeyden daha çok severler...
Sevmenin ölçüsü Kur’an ve Sünnettir...
Aşırı ve yanlışta sevgi; insanı körleştirir...Gözleri kör 
eder...
Ben bu makalemi, Tevbe Sûresindeki bir ayeti kerimeyle 
noktalamak istiyorum;
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa 
uğramasından endişe ettiğiniz ticaretiniz ve hoşlandığınız 
meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda 
cihaddan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu (kıyameti) 
gerçekleştirinceye kadar bekleyin. Allah günaha saplanmış 
kimseleri hidayete erdirmez.” (Tevbe/24)
