Doğruyu Söylemek Ya Da Ateşi Avuçlamak

“Allah’a isyan hususunda hiçbir kula itaat yoktur.”(Hadisi
Şerif)

Allah’a itaat edene itaat edilir,
Allah’a itaat etmeyene asla itaat edilmez...
Günahı emreden kim olursa olsun itaat edilmez...
İtaat, sadece maruftadır, iyiliktedir...
Gelelim bu konu, Hz. Ömer r.a döneminde nasıl anlaşılmış ve yaşanmıştır...
Canlı bir örnekle bunu anlayalım;
Devlet başkanı Ömer r.a bir Cuma günü hutbe veriyordu;
konu mehir meselesiydi...
Kadınlar evlenirken çok mehir istemeye başlamıştı, evliliği kolaylaştırmak gerekiyordu...
Hutbe esnasında; “mehir paraları yükseldi, bu meseleye
bir sınır koymamız lazım” deyince, hiç kimse sesini çıkarmadı... Suskunluk...
Sadece en arka saflarda bir kadın ayağa kalktı;
“Ey Ömer, Allah Kuran’ı Kerim’inde; Kadınlar mehir olarak, kantar kantar altında isteseler veriniz” (Nisa Sûresi/20)
buyuruyor...

Şimdi söyler misin ey Ömer, seni mi dinleyelim, yoksa
bizi yaratan Rabbimizi mi?
Ömer r.a gözü yaşlı; “kadın alim çıktı, Ömer cahil çıktı” dedi ve “ben sözümü geri aldım, haklısın” dedi...
Allah’u Ekber...

Bu nasıl bir hakkaniyet... Bu nasıl bir tevazu... Ömer asaleti budur işte...
Ömer cahil çıktı, kadın alim çıktı... Bu nasıl bir duruştur...
Bu nasıl bir adalettir...
Evet arkadaşlar hakkı söyleyen kim ise; alim odur...
Alim; Kapalı kapılar ardında yıllardır, ilim öğrenip te,
ilmini insanlığa anlatmayan, haksızlıklar karşısında susan,
imansız yetişen nesillerin yüreğine dokunamayan ilim sahipleri değil...
Alim; hakkı söyleyendir... Alim; zalimlerin sofrasında beslenenler değildir... Alim; hakkı çatılardan haykırandır... Alim;
zalimin ekmeğine yağ süren değildir... Alim; Ömer’e doğruyu
ifade eden kadındır... Alim; doğruyu söyleyen çocuktur...
Yıllar önce imam hatip lisesinde okuduğum yıllarda, bir
hocamla belam meselesini tartışmıştım; “sus, bacak kadar
boyunla, çocuk yaşınla FETÖ’ye belam diyorsun” demiş, beni
azarlamış, gittiği yerler de de beni zemmetmişti...

Bu arada belam; her türlü ilme sahip olduğu halde, gerçekleri gizleyen, şeytan ve dostlarına boyun eğen, alim kişilere verilen addır...
Yıllar sonra yanıldığını ifade eden yazılar yazdı;
Kitap fuarında karşılaştığımızda meseleyi anlattım; hocam bana kızmıştın, yıllar önce deyince; sende susmasaydın
da iyi anlatsaydın bana diyerek latife yapmıştı...
Ama benim çocuk kalbimi o zamanlarda kırmıştı...

Ne kadar ifade etmeye çalıştıysam da beni edepsizlikle,
alimlere saygısızlıkla suçlayıp kapı dışarı göndermişti...
Dışarı çıktığımda çocuk kalbimle ağlamıştım...
Bu kadar büyük alimler neden hakkı ve hakikati dinlemiyor ve anlamıyor diye üzülmüştüm...

İmamı Rabbani r.a, ümitsizliğe düşerek kendisine şu soruyu soran talebelerine mükemmel bir cevap veriyor;
“Saraylarda, sıcak yuvalarında, ilim tahsil eden ama zalimlerin zulmüne sessiz kalan alimler olduğu müddetçe, hak
ve adaleti nasıl hakim kılacağız hocam?
“Zalimlerin sofralarında beslenerek, rahatlığını düşünenlerden medet beklemeyin, Allah’a dayanın... Ben meşalenin,
aydınlığın peşindeyim... Siz ise karanlıktan bahsediyorsunuz,
Allah doğru olanlarla beraberdir...”

Evet kıymetli okurlarım gelelim günümüze...
O günden bugüne ne değişti...
İnanın hiçbir şey değişmedi...
Resulullah a.s döneminden bugüne, daima, hakkı ve hakikati gizleyen, insanlara tam anlamıyla açıklamayan alim kişiler o günde vardı, şimdi de var...
Değişen hiçbir şey yok... Değişen sadece zamanlar ve mekanlar... Fikirler ve inançlar hiç değişmiyor... Dostluklar ve
düşmanlıklar hiç değişmiyor...
Daima, hak ve hakikatin yolcusu Allah dostları kişiler var
olduğu gibi, daima şeytanın dostluğunu yapan kişiler de var
olmaya devam etmişlerdir...
Erkek, kadın, çocuk fark etmiyor... Zengin, fakir, işçi, yönetici fark etmiyor... Her kesimden Allah dostları da var... Her
kesimden şeytanın dostları da var...

Her zaman, Osman’lar, Ömer’ler var olduğu gibi; Ebu Cehil’ler ve Ebu Leheb’ler de vardır...

Her zaman Aişe, Sümeyye, Fatma’lar olduğu gibi; Hind’ler,
Ebu Leheb’in eşi gibi kadınlarda vardır...
Ne mutlu Ömer r.a gibi hakka ve adalete teslim olanlara...
Ne mutlu Ali r.a gibi çocukluğunu ilim ve davet yolunda
yaşayanlara...
Ne mutlu Ebu Bekir r.a gibi zenginliğini Allah yolunda
harcayanlara...
Ne mutlu aişe r.anha gibi ilim uğrunda zamanını tüketenlere...
Peygamberimiz (a.s )’ın günümüze hitap eden sözleri de
çok manidardır;
“Ne mutlu o gariplere... O garipler ki, benim unutulmuş
sünnetlerimi ihya etmeye çalışanlardır, Bu din garip geldi, garip dönecektir.”
Evet ne mutlu garip olanlara...
Hasan Basri hazretlerinin çok manidar sözüyle sözümü
bitirmek istiyorum;
“Siz sahabeleri görseydiniz deli sanırdınız; Onlar sizi görseydi” bunlar mü’min değil” derlerdi.

Paylaş Facebook Twitter E-Mail Whatsapp